Bilinmeyen Gücümüz Dr. Dean I. Radin ..

Bilinmeyen Gücümüz

Dr. Dean I. Radin
"Saçmalık!" diye bağırdı çizgili takım elbiseli adam. "Psişik fenomenler hakkında zerre kadar kanıt yok!"

Trenin raylar üstünde çıkardığı sesler, adamın konuşmayı sonlandıran kesin tavırlı sözlerine adeta nokta koydu. Adamın karşısında, ışıldayan gözleri ve kabarık saçlarıyla duran kadın bu sözlerden hiç etkilenmemiş görünüyordu. "Harry" dedi adama, "kanıt orada, gözünün içine bakıyor."

Birkaç dakika önce, her gün bindiğim trene binerken olaysız bir yolculuk beklentisindeydim. Ama, tren yavaş yavaş kalkarken son dakikada yetişen iki kişi gelip yanıma oturdu. Belli ki tartışmaları bir süredir devam ediyordu.

Harry, kolunun altındaki diplomat iş çantası ve Wall Street Journal gazetesi ile bir Brooks Brothers reklamıydı. Kadın ise safran renkli bir elbise giymiş, elinde epeyce kullanılmış bir kitap çantası taşıyordu.,

"Dün gece meditasyon sırasında," dedi kadın somurtarak, "Zeron'dan bir mesaj aldım."
Harry gözlerini devirerek, alaycı bir ifadeyle, "Plüton gezegenindeki Zeron'dan mı, yoksa Atlantis'teki Zeron'dan mı?" dedi.

"Atlantis'teki Zeron'dan tabii ki. Plutonluların telepatik olmadıklarını biliyorsun! Yunus arkadaşları kanalıyla zihinsel iletişim kurduk. Auramı temizlersem psişik yeteneklerimin gelişeceğini söyledi."

Hayatın aptallıkları karşısında alaycı sırıtışı, Harry'nin alnına kızgın çizgiler yerleştirmişti ama bu son söz bir damarın fırlamasına neden oldu. Çileden çıkmış bir haldeyken göz göze geldik, bana doğru dönerek, bir sahnede aktörün kolayca işitilen fısıltısıyla, "Shirley, şu Yeni Çağ safsatasının derinlerinde kayboldu gitti," dedi. Uzun zamandır süregeldiği belli bir anlaşmazlığın ortasına girmemek isteğiyle, bağlayıcı olmayan bir şeyler homurdandım.

Ama tarafsız kalma lüksüm yoktu çünkü Shirley söyleneni duymuştu ve haklı olarak cevap verdi: "Eğer bir kerecik Zeron'u dinlemiş olsaydın, böyle bir şüpheci olmazdın. Söyledikleri saf gerçek!"

"Daha çok saf saçmalık," diye homurdandı, Harry, "DDA (Duyular Dışı Algılama), telepati ya da o saçmalıklardan herhangi birine dair zerre kanıt yok. Şu kadarcık bile."
Kadın itiraz etti: "Eğer hissediyorsan, bu yeterli kanıttır. Sen sadece kafanda çok şey yaşıyorsun."

Bir itiraf olduğunu hisseden Harry kükredi: "DDA'ya inanıyor olman onun gerçek olduğu anlamına gelmez! Sadece doğru olduğuna inandığını gösterir. Eğer bilim kanıtlamamışsa gerçek değildir! Batıl inanç, mitoloji, folklor, büyüsel, mistik zırvalık."
Buna daha fazla dayanamadım ve "Özür dilerim, elimde olmadan konuşmanızı duydum. Aslında psişik olgulara dair epeyce bilimsel kanıt var. Gerçekten var."

Shirley mutlulukla gülümsedi, avuçlarını birbirine bastırdı ve eğilerek "Çok yaşayın," dedi ve tam o anda Harry'nin yüzü bir anda öyle asıldı, bir gözü sımsıkı kapandı, diğeri seğirmeye başladı ki başının patlayacağından korkup hemen ekledim; "Diğer yanda, kişisel psişik deneyimleriniz ne kadar inandırıcı da olsa, bilim tekrar tekrar kişisel inançların yanıltıcı olduğunu göstermiştir."
Bu kısa konuşmamın ardından, her iki yeni tanışımın da kaşları farklı nedenlerle çatıldı. Shirley'in yüzündeki ifade huşu ve şaşkınlık arasında gidip gelirken, Harry işe yarayan tek gözünü kısarak kuşkuyla sordu: "Bu konuda bir şey bildiğinizi sanmanıza yol açan nedir?"
Biraz önce bir hata yaptığımı fark ederek iç geçirdim. Geçmiş deneyimlerimden çok iyi biliyordum ki bu, "eğitilmiş görüş" ün temellerini başlatmak için altı saatlik bir bilim, tarih, psikoloji ve fizik tartışmasına yol açacaktı.

Harry ve Shirley'e, birçok insanın psişik fenomenler hakkında bildiğini sandığı şeylerin "gerçekten öyle olmadıklarını" anlatmak istiyordum. Bilim adamlarının, birçok disiplinde çalışan bilim adamlarının alışık oldukları kabul edilmiş deneysel yöntemleri kullanarak, psişik etkinin var olduğunu temel olarak nasıl kanıtladıklarını tarif etmek istiyordum. Ve neden hemen hemen hiç kimsenin bunu bilmediğini açıklamak istiyordum. Ama kimse nutuk dinlemeyi sevmez. Bunun için, tüm bunları benim yerime onlara açıklayacak bir kitabımın olmasını istedim.

Bu, o kitaptır.

"Psişenin beyinle bağlantısı, yani aralarındaki uzay-zaman kısıtlaması, şimdiye dek bize öğretildiğinin aksine, kanıta ihtiyaç duyulmayacak kadar belli ve yadsınamaz değildir artık. Uzay-zaman algısının mutlak geçerliliğinden şüphelenmek, ulaşabildiğimiz gerçeklerden ötürü sadece hoşgörülebilir bir durum değil, aynı zamanda bir zorunluluktur."

Bilimde yeni düşüncelerin kabulü, tahmin edilebilir, dört aşamalı bir sıra takip eder. Birinci aşamada septikler (şüpheciler), bu yeni düşünce Bilim Yasaları'nı ihlal ettiğinden, düşüncenin olanaksız olduğunu güvenle ilan ederler. Bu aşama, düşüncenin geleneksel bilgeliğe ne kadar meydan okuduğuna bağlı olarak yıllarca, hatta yüzyıllarca sürebilir. İkinci aşamada septikler, istemeye istemeye de olsa, düşüncenin mümkün olabileceğini; ancak çok fazla ilginç olmadığını ve iddia edilen etkilerinin aşırı zayıf olduğunu itiraf ederler. Üçüncü aşama, egemen düşüncenin, bu düşüncenin sadece önemli olduğunu değil, aynı zamanda etkilerinin önceden düşünülen duruma göre daha güçlü ve yayılmış olduğunu fark etmesiyle başlar. Dördüncü aşama, önceden bu yeni düşünceyi reddeden kişilerin, aynı düşünceyi ilk kendilerinin düşündüklerini ileri sürmeleriyle tamamlanır. Nihayet, kimse bu yeni düşüncenin bir zamanlar tehlikeli bir aykırı düşünce olduğunu hatırlamaz.

Bu kitapta ele alman düşünce, bu dört geçiş aşamasının en önemli ve en zor aşamasının (birinci aşamadan ikincisine geçişin) tam ortasındadır. Düşünce eski olmakla birlikte, kesin bilimsel standartlara uygun olarak ortaya konması bir asırdan fazla sürmüştür. Bu durum, ikinci aşama olan düşüncenin kabulünü hızlandırmış, üçüncü aşama da ufukta görünmeye başlamıştır.
Düşünce

Söz konusu düşünce, "psişik fenomenler" olarak bilinen zorlayıcı, şaşırtıcı ve bazen derin insan deneyimlerinin gerçek olmasıdır. Bu düşünce, dünya nüfusunun çoğunu şaşırtmayacaktır çünkü çoğunluk zaten psişik fenomenlere inanmaktadır. Ancak, geçen bir kaç yılda yeni bir şey bizi, kişisel inançlara dayanan eski tartışmaların ötesine sürüklemiştir. Psişik fenomenlerin gerçekliği artık sadece inanca, umut edilene ve anekdotların özümlenmesine: hatta, birkaç bilimsel deneyin sonuçlarına da dayanmamaktadır. Bunun yerine, biz bu fenomenlerin bir asırdan fazla bir süredir çok sayıda araştırmacı tarafından elde edilen çok miktardaki bilimsel kanıtın yeni yollarla değerlendirmesinden ötürü var olduğunu biliyoruz.

Psişik fenomenler veya "psi" fenomenleri iki genel kategoriye ayrılır. Birincisi; nesnelerin ve olayların, beş duyunun kapsamı dışında algılanmasını içerir. İkincisi ise uzaktan, zihinsel olarak bir olaya neden olmaktır. Her iki kategoride de görünen, geçerli bilimsel teorilere göre niyetin, yani zihnin isteğinin, yapabileceği zannedilmeyen şeyleri yapabilmesidir. Sevdiklerimize neler olduğunu bilmek isteriz ve bazen, bir şekilde bu bilgiye, onlardan uzaktayken bile ulaşabiliriz. Sevdiğimiz birinin hastalığının çabuk iyileşmesini arzularız ve bir şekilde, o sevdiğimiz uzakta olmasına rağmen çabucak iyileşir. Zihnin istemesiyle birçok şeyin mümkün olduğu ortaya çıkar.
Psi: Yunan alfabesinin bir harfi ve bütün dda tanı ve psikokinetik fenomenlerde kullanılan nötr bir terimdir

Böyle deneyimleri anlamak insan bilinci hakkında geniş bir bakış açısı gerektirir. Akıl sadece mekanik, bilgiyi işleyen sinirler kümesi midir? Bazı idrakli bilim adamları ve nörologların savunduğu gibi "etten oluşan bir bilgisayar" mıdır? Ya da daha fazlası mıdır? Kanıtlar, zihinsel işleyişin birçok unsurunun kuşkusuz beynin yapısı ve elektrokimyasal faaliyet ile bağlantılı olduğunu göstermekteyken, diğer yandan başka bir şey, çok ilginç bir şey olmaktadır.
Bu Gerçek Mi?

Psi fenomenlerinin gerçekliği tartışmalarında, özellikle bilimsel bakış açısıyla ilişkili bir soru ikinci planda sürekli salınmaktadır: Bunlar gerçek mi? Psişik fenomen adına ilan edilen bütün bu saçmalıkların ve aşırı budalalıkların ortasında, yarı bilgili "doğaüstü araştırmacılar" tarafından "parapsikoloji" teriminin yanlış kullanımı, yılların maskarası sihirbazlar ve büyücüler... Bu gerçek mi? Cevabı kısaca, Evet.

Daha detaylı bir cevap: Psişik fenomenlerin varlığı binlerce deneyle gösterilmiştir. Kanıtların nasıl yorumlanması gerektiğine dair anlaşmazlıklar mevcut; ancak gerçek şu ki, bu kanıtlar üzerinde çalışma yapan hemen hemen tüm bilim adamlarının, çıkarcı septiklerin bile, ciddi bilimsel ilgiyi hak eden ilginç bir şeyin var olduğu konusunda artık anlaşmalarıdır. Daha sonra, niçin çok az sayıda bilim adamının ve bilim gazetecisinin, bilinen görüşteki bu büyük değişimden haberi olduğuna değineceğiz.
Değişen Görüşler

Birinci aşamadan ikincisine geçişin en önemli göstergesi, seçkin septiklerin yavaş yavaş değişen tutumlarında görülebilir. Cornell Üniversitesi'nden merhum Cari Sağan, 1995'te çıkan ve buram buram şüphecilik kokan bir kitabında, insanları bilim konusunda eğitmek konusunda yaşamı boyunca üstlendiği misyonunu korumaktadır; bu kitapta da uzaylıların insan kaçırmaları, medyomlar, duayla şifa verenler, Mars'taki "yüz" ve çoğu kitapçının Yeni Çağ bölümünde bulunabilecek her konu üzerine toplumsal isterinin ipliğini pazara çıkarmakta. 450 sayfalık kitabın bir paragrafında da, çok şaşırtıcı bir itiraf bulduk.

Bu yazının yazıldığı sırada bence DDA sahasında çok ciddi çalışma gerektiren üç iddia var:

1 - İnsanların (zor da olsa) sadece düşünce yoluyla bilgisayarlardaki rastgele rakam sıralayıcılarını etkileyebilmeleri;

2 - Hafif duyusal yoksunluk halindeki insanların kendilerine "yüklenen" düşünceleri ya da imgeleri alabilmeleri;

3 - Küçük çocukların bazen, önceki bir hayatın ayrıntılarından söz etmeleri ve kontrol edilince, bunların doğru çıkması ve böyle bir şeyi reenkarnasyondan başka bir yolla bil­melerinin mümkün olmaması.

Görüşlerin değişmesinin diğer işaretleri, bilimsel literatürde artan sıklıkla ortaya çıkmaktadır. 1980'lerden başlayarak, Foundations of Physics, American Psychologist ve Statistical Science gibi çok meşhur bilimsel dergiler, psişik fenomenlere dair bilimsel kanıtları olumlu bir biçimde eleştiren makaleler yayımlandı. Elektrik-Elektronik Mühendisleri Kurumunun en önemli dergisi olan Proceedings of the IEEE, psi araştırması üzerine yapılan önemli tartışmaları yayımladı. Prestijli bir dergi olan Behavioral and Brain Science, bu konuda yazılar hazırlatıp yayımladı. Telepati araştırması üzerine beğenilen bir makale, 1994'te, akademik psikoloji alanındaki en önemli dergilerden biri olan Psychological Bulletin'de yayımlandı. Yine 1994'te, sezgiye dair bir teorik model sunan bir makale, seçkin bir fizik dergisi olan Physical Revieiü'da yayımlandı.
Yalnızca 1990'larda, psi hakkındaki seminerler, AAAS (Ameri­ka Bilimde İlerleme Derneği), APA (Amerikan Psikoloji Birliği) ve ASA (Amerikan İstatistik Birliği)'nin yıllık konferanslarının düzenli programlarının bir parçasıydı. Birleşmiş Milletler diplomatları, Harvard Üniversitesi akademisyenleri ve Bell Laboratuvarları bilim adamları için psişik araştırmaların durumunu konu alan çağrılı konferanslar düzenlendi.
Bu faaliyetler Pentagon'un gözünden kaçmadı.

1981'den 1995'e kadar, ABD Hükümeti tarafından desteklenen beş ayrı bilimsel eleştiri komitesi psi etkilerine dair kanıtları incelemekle görevlendirildi. Eleştiriler bir miktar endişeye yol açmıştı çünkü psişik etki konusu gerçekse, ulusal güvenlik nedenleriyle önemli olabilirdi. Yabancı hükümetlerin, ellerinden gelse, psi konusunu kendi çıkarları için kullanacaklarını varsaymak zorundaydık.

ABD Kongresi Araştırma Servisi, Ordu Araştırma Kurumu, Ulusal Araştırma Konseyi, Teknoloji Değerlendirme Bürosu ve Amerikan Araştırma Kurumu (bu sonuncusu CIA'nm yetkisiyle çalışıyordu) tarafından raporlar hazırlandı. Yorumların hassas noktaları üzerinde çıkan görüş ayrılıklarına rağmen, beş eleştiri de psişik fenomenlerin belirli biçimlerinin deneysel kanıtlarının, ciddi bilimsel çalışmayı hak ettiği Sonucuna vardı.

Örneğin 1981'de, ABD Kongresi Araştırma Servisi, "parapsikolojideki uzaktan görme ve öteki çalışmalara dair son yapılan deneylerin, insan zihninin, öteki insan zihinleriyle ve maddeyle karşılıklı bir bağlantının var olduğunu öne sürdüğü" sonucuna vardı. "Bu karşılıklı bağlantı, doğada işlevsel bir hale geliyor ve niyetle, duyguyla güçleniyordu." Rapor, sağlığın, araştırma çalışmalarının ve "yöneticilerin başarılı karar verme sürecinde önemli bir etmen olarak bilgi toplamaya ilişkin insan yeteneğinin" muhtemel uygulamalarına yönelik önerilerle sonuçlanmaktaydı.

1985'te Ordu Araştırma Kurumu tarafından hazırlanan raporda şu sonuca varılmıştı: "Bu raporda incelenen veriler, kimsenin tatminkar açıklama ya da açıklamalar yapamadığı gerçek bilimsel anomalileri içermektedir. Eğer bu anomaliler göründükleri gibiyse, bunların içinde saklı olan teorik ve pratik anlamlar çok önemlidir."

1987'de, ABD Ordusu'nun isteği üzerine Ulusal Araştırma Konseyi, parapsikolojiyi (psişik etkiyi inceleyen bilim dalı) incelemeye başladı. Komite, ordunun eski SSCB'de ve ABD'de yürütülen parapsikoloji araştırmalarını yakından takip etmesini, özel deney ler için fon oluşturmasını tavsiye etti ve en önemlisi, psişik etki deneylerinin bir kısmına ilişkin "psi hipotezlerine" makul seçenekler öneremeyeceklerini kabul etti. Oregon Üniversitesi'nde psikoloji profesörü olan ve uzun yıllar psişik fenomenleri şüpheyle karşılayan Dr. Ray Hyman, Ulusal Araştırma Konseyi'nin parapsikoloji incelemeleri komitesinin başkanıydı. 1988'de Chronicle of Higher Education dergisiyle yaptığı bir röportajda, "Parapsikologlar sevinçten havaya uçuyor olmalılar çünkü bu komite, yaptıkları işin ciddiye alınması gerektiğini söyleyen ilk hükümet komitesiydi," şeklinde konuştu.

1989 başlarında Teknoloji Değerlendirme Bürosu, parapsikolojinin statüsüne dair bir atölye raporu yayımladı. Raporun sonunda şöyle deniyordu: "Şurası açık ki parapsikoloji, bilim kuruluşlarından güçlü bir dirençle karşılaşmaya devam etmektedir. Soru: parapsikoloji, deney sonuçlarının nesnel değerlendirmesini duygusal bir biçimde engellememek için daha geniş ölçekli bir bilimsel topluluktan dürüst değerlendirmeler elde etme şansını nasıl artırabilir? Böyle bir değerlendirmenin sonucu ister olumlu, ister olumsuz ya da ikisinin ortası bir şey olsun, parapsikoloji böyle bir yaklaşımı hak ediyor görünmektedir."

1995'te Amerikan Araştırma Kurumu, ABD Kongresi'nin isteğiyle CIA için yapılan hükümet destekli sınıflandırılmış psi araştırmasını inceledi. İncelemeyi yürüten iki önemli kişiden biri olan istatistikçi Jessica Utts (California Üniversitesi) şu sonuca vardı: "Çalışmaların istatistiksel sonuçları beklentilerin çok ötesindedir. Bu sonuçların, deneylerdeki yöntembilimsel kusurlardan kaynaklandığına yönelik iddialar rahatlıkla çürütülmektedir. Hükümet destekli bu araştırmada bulunan benzer büyüklükteki etkiler, dünyanın çeşitli yerlerindeki birçok laboratuvarda da yinelenmektedir. Böyle bir tutarlılık, kusur ya da sahtekarlık açıklamalarıyla kolaylıkla açıklanamaz. Gelecekteki deneylerin, bu fenomenin nasıl işlediğini anlama üzerine ya da bu fenomenin mümkün olduğunca nasıl yararlı hale getirilebileceği üzerine yoğunlaşılması gerekmektedir. Artık, kanıt ileri sürebilmek için tasarlanmış deneylere devam etmenin pek bir yararı yoktur."

Öteki önemli incelemeci, septik Ray Hyman da şaşırtıcı bir biçimde bu görüşe katılıyor: "Şanstan ayrı bir biçimde ön plana çıkan istatistikler, istatistiksel bir şans ya da benzeri bir şey olmayacak kadar kapsayıcı ve tutarlı gözükmektedir. Bu deneylerde gerçek etkilerin ortaya çıktığı hususunda, Profesör Utts'la aynı fikirdeyim. Bu deneylerde şanstan farklı bir şey sıfır hipotezinden ön plana çıkmaktadır."

Bu görüşler, ciddi bir müfredatı olan üniversite ders kitaplarında bile yer almaya başlamıştır. Üniversite yayınları tarihinin en bilinen kitaplarından biri, Richard L. Atkinson'un üç ortak yazarla birlikte hazırladığı kitabı Introduction to Psychology (Psikolojiye Giriş)'dir. Bu ders kitabının 1990 basımındaki önsözün bir yerinde, Atkinson şöyle der: "Okuyucular, 6. Bölüm'de Psi Fenomeni' başlıklı yeni bölüme dikkat etmelidirler. Daha önceki basımlarda parapsikolojiden söz etmiş; ancak bu sahada yapılan araştırmalara eleştirel bir tarzda yaklaşmış ve öne sürülen iddiaları şüpheyle karşılamıştık. Bugün de parapsikoloji sahasında yapılan çoğu araştırmaya dair güçlü çekincelerimiz olmasına karşın, telepati üzerine yapılan son çalışmanın üzerinde dikkatle düşünmeye değer bir çalışma olduğunu gördük."

Popüler "ciddi" medya, bu görüş değişikliğini gözden kaçırmadı. Popüler bir İngiliz bilim dergisi olan New Scientist'ın Mayıs 1993 sayısında, telepati araştırmaları hakkında beş sayfalık bir kapak yazısı vardı. Yazı şu satırlarla başlıyordu: "Psişik araştırmalar, uzun süre, garip saplantıları olan ve sahtekarlık yapanların uğraştığı konular olarak görülmüş ve işe yaramaz olduklarına inanılmıştır. Ancak günümüzde, şüphecilerin bile kafalarının karışmasına neden olan bir telepati deneyi vardır." Son birkaç yılda Newsweek, New York Times Magazine, Psychology Today, ABC'nin Nightline dergileriyle ulusal haber programlarında ve tüm dünyada görsel ve yazılı medyada, önceden savunulan birinci aşama görüşleri değişmeye başladı. Şimdi artık hepsi de bilimsel psişik araştırmaları ciddiye alan ikinci aşama türünde öyküler yayımlamaya başlıyorlar.
Bütün bunlar doğruysa, o zaman karşımıza binlerce soru çıkıvermektedir. Niçin bunları şu ana kadar akşam haberlerinde herkes duymadı? Bu konu niçin bu kadar tartışmalı? Psi veya psişik etki nedir? Nasıl çalışır? Altında yatan anlam ve uygulamaları nelerdir? Bunların hepsi güzel sorulardır ve bu kitap bunları dört genel başlık altında ele almaktadır: Motivasyon, Kanıt, Anlayış ve Sonuçlar.
1.Tema; Motivasyon

Psişik fenomenler niçin ciddiye alınmalıdır? Yanıt, kendi değerine dayanan bilimsel kanıtın gücünde yatmaktadır. Ancak, bilimsel vakanın niçin bu kadar ikna edici olduğu ve bilimsel tartışmaların niçin var olduğunu tam manasıyla anlayabilmek için biraz dolambaçlı bir yol çizmemiz gerekiyor.
İzleyeceğimiz yol ilk olarak, psişik etkiden söz eden dili ele alacak çünkü bu konu hakkındaki kafa karışıklığının çoğu, yanlış anlanan ve yanlış kullanılan sözcüklerden doğmaktadır (1. Bölüm).
Bunu, psi fenomeninin varlığı ve doğası hakkında ipuçları sağlayan ortak insan deneyimlerinden örnekler izlemektedir (2. Bölüm).
Daha sonra tekrarlama konusunu ele alarak, burada neyin geçerli bilimsel kanıt olarak sayılacağım göreceğiz (3. Bölüm).
Bu temayı, tekrarlamanın nasıl ölçüldüğünü ve niçin bu kadar önemli olduğunu göreceğimiz meta-analiz konusuyla bitireceğiz (4. Bölüm).

Sonuçta, bu bilimsel araştırmanın temelini oluşturan motivasyon mitolojide, halk hikayelerinde, dinsel öğretilerde ve çok sayıda kişisel anekdotta bulunabilir. Herkesin ilgisini çekmek için yeterli olsa da, hikayeler ve kişisel deneyimler, iddia edilen etkinin göründüğü gibi olmasının, bilim adamlarınca rahatlıkla kabul edilmesini sağlayacak türden sağlam ve güvenilir kanıtlar sunmaz. Sonuçta hikayeler, değişmez olarak öznel inançları yansıtmaktadır; bunlar doğru olabilir ya da olmayabilir.

1880lerde başlayan ve o zamandan bu yana biriken, bilimsel geçerliliği olan yeni bir tür kanıt ortaya çıkmıştır. Bu, kontrollü deneysel çalışmalarda geliştirilen tecrübeye dayanan bilgidir. Folklor ve anekdotlar kadar heyecan verici olmasa da, bu veriler bilimsel bakış açısına göre daha anlamlıydılar çünkü doğruluğu kabul edilmiş bilimsel prosedürlere uygun olarak üretilmişlerdi. Dünyanın her yanından pek çok bilim adamı, bu çalışmalara sessizce katkıda bulunmuştu.

Günümüzde, bu konu üzerinde yüz yıldan fazla bir süredir devam eden araştırmaların sonucu olarak çok büyük miktarda bilimsel kanıt toplanmıştır. Bazı şüphecilerin iddialarının aksine, sorun herhangi bir bilimsel kanıtın var olup olmadığı değil, "kanıtın doğru şekilde değerlendirilmesinin ne gösterdiği" ve "olumlu bir kanıtın bağımsız olarak tekrarlanıp tekrarlanmadığı"dır.
Göreceğimiz gibi, tekrarlanabilirlik sorunu -bağımsız, ehil araştırmacılar tekrarlanan deneylerde yaklaşık aynı sonucu elde edebilirler mi- psişik etkinin bilimsel durumunu belirlemede temeldir.
2.Tema; Kanıt

İkinci tema, psi deneylerinin temel kategorilerini ve bu deneylerde görülen etkilerin gerçekten tekrar edilebilirliğinin kanıtlarını ele almaktadır. Kanıt telepatinin, klervoyansın (durugörü), prekognisyonun (önceden bilme), psişik şifanın ve psikokinezinin çeşitlerinin incelendiği birden fazla deneyin analizine dayanmaktadır (5. Bölüm'den 9. Bölüm'e kadar olan kısım bu konuyla ilgilidir). Bu temel fenomenlerin kanıtı o kadar iyi yerleşmiştir ki, bugün çoğu psişik araştırmacı artık "delile yönelik" deney yapmamaktadır. Onun yerine, çoğunlukla, "Psi performansını ne etkiler?" ve "Bunun işlevi nasıldır?" gibi "sürece yönelik" sorulara odaklanmışlardır.
Psişik etkinin, bir insan grubunun "kitlesel zihni"yle ilişkilendirilmiş olağandışı fiziksel etkiler (10. Bölüm), kumar ve şans oyunları (11. Bölüm), psi uygulamaları (12. Bölüm) gibi, insan de neyimlerinin daha gündelik yönleriyle birbirlerini nasıl etkilediğini araştıran deneyler de sunulmuştur.
3.Tema; Anlayış

İkinci temada söz edilen bilimsel kanıtların çokluğu, bazı psişik fenomenlerin var olduğunu ve bunların, önceden düşünebildiğimizden daha fazla yolla ifade edildiklerini göstermektedir. Bu noktayı ortaya koyan bilginin büyük çoğunluğu, yıllardır herkes tarafından ulaşılabilir durumdadır. Bu yüzden, psişik etkinin gerçekleştiğini gösteren ve giderek artan bilimsel kanıtların büyük merak uyandırmasını beklerdiniz. Maddi yardımlar akacak, dünya genelinde araştırmacılar da bu etkileri tekrarlamaya çalışacaklardı. Ne de olsa, gerçek psişik etkinin altında saklı anlam, hem teorik hem de pratik nedenlerden dolayı çok önemlidir. Ancak, durum henüz böyle değildir. Çok az bilim adamı psişik etkinin bilimsel olarak geçerli bir vaka olabileceğinin farkında ve bunların pek azı, bu üst üste yapılmış kanıtların ikna edici olduğunun farkında.
Üçüncü temada biz bunun niçin böyle olduğunu ele alacağız. Bunun bir nedeni, burada söz edilen bilginin nispeten küçük bir filozof ve bilim adamı grubunca bastırılması ve alaya alınmasıdır (13. Bölüm). Bu şüpheciler mi haklı, yoksa geçen asırdan bu yana başarılı psi deneyleri sunan bütün bilim adamları mı hayal görüyorlar ve yetersizler? Ya da bu şüpheciliğin başka bir açıklaması mı var?

Göreceğimiz gibi, bilim adamları da insan olduğu için, bilimsel iddiaları değerlendirme süreci, halkın inandığı gibi saf bir biçimde rasyonel ya da mantıklı değildi (14. Bölüm). Sabit birtakım inançları benimsemeye eğilim göstermek Ve onları sonuna kadar savunmak, aslında, pek çok alanda gelişim aşamasında olan kuramların pek de sıkı olmayan birliği olarak tanımlayabileceğimiz bilim ile uyuşmaz. Ne yazık ki bu eğilim, bazı bilim adamlarının modası geçmiş ve yanlış dünya görüşlerini savunmaya devam etmelerine yol açmıştır. Bu eğilim, psişik etkiye yönelik geniş çaplı inancın, halkın eleştirel düşünme yeteneğindeki azalmayı işaret ettiğini yüksek sesle iddia eden kavgacı şüphecilerin davranışlarında da görülmektedir. Böyle şüphecilerin kendi kabullerine de bir miktar şüphecilik uygulamalarını beklersiniz, fakat tarih göstermektedir ki bilim sadece akıl ve mantıkla değil, esasen modası geçmiş düşüncelerin gömülmesiyle yol alır.

Psişik etkinin varlığını, genel olarak niçin halkın kabul edip bilimin ise reddettiğini anlamak, bilimin kökenlerini araştırmayı gerektirir (15. Bölüm), inançlar arası bu çatışmayı araştırırken, bilimsel tartışmanın kanıtın kendisiyle pek az ilgili olup; daha ziyade psikoloji, sosyoloji ve bilim tarihiyle ilgilendiğini keşfedeceğiz.

Bilimin temelinde yatan varsayımlara dair tartışmalar, psişik etkiye yönelik şüpheci tartışmalarda nadiren ortaya çıkar çünkü bu konu, dünyanın doğası hakkında temelden kabul edilmiş ve genellikle araştırılmamış inançları içermektedir. Bir deneyde potansiyel bir hata olduğunu düşünmek ve bu hatayı, aynı türdeki bütün deneyler hakkında şüphe uyandırmak için kullanmak, benzer binlerce çalışmanın toplam sonuçlarını düşünmekten daha kolaydır. Bununla bağlantılı bir konu da bilimin, anomalileri, yani baskın görüş teorilerine meydan okuyan bu olağanüstü "kahrolası gerçekler"i nasıl ele aldığıdır. Anomalilerin doğasıyla değerine ve bilim adamlarının bunlara nasıl tepki gösterdiğine baktığımızda, "önyargının," daha uygun söyleyişle, önceden hüküm vermenin, bilimsel olarak neyin geçerli olduğunu tahmin edişin denetlenmesinde oynadığı rolü araştıracağız. Bilimsel disiplinlerin birbirleriyle nadiren konuşmaları ve bilim ile din arasındaki tarihsel uçurum şunu açıkça ortaya koyuyor: Psişik deneyimler, tuhaf doğal fenomenlerin herhangi bir başka biçimi olsaydı, bilim alanındaki baskın görüşler tarafından sadece kanıt temelinde çoktan benimsenmiş olurdu.
Motivasyon, kanıt ve anlayış temalarının ötesinde bir başka soru yatmaktadır: Ne olmuş yani? Psişik etkinin gerçek olup olmadığıyla niçin ilgilenmeliyiz ki?
4.Tema; Sonuçlar

Psişik fenomenlerin bilimsel kabulü er ya da geç kaçınılmazdır. Bu kabulün kökenleri şimdiden laboratuvar kanıtlarının ikna edici ağırlığıyla gün yüzüne çıkmaya başladı. Birçok disiplinden gelip ortak noktaya ulaşan teorik gelişmeler psişik etkinin işleyişini anlamak bakımından bize ipuçları sunuyor (16. Bölüm). Büyük endüstriyel laboratuvarların psi etkileri üzerine araştırmaları, Ulusal Sağlık Kurumu Alternatif Tıp Bürosunun psişik şifayla ilgili iddialar üzerine değerlendirmeleri ve "ciddi" medyada psi araştırmaları hakkında makaleler mevcut.
Kabul arttıkça psişik etkinin sonuçları daha açık hale gelecektir. Ancak bu fenomenlerin bilim, felsefe ve dinin birçok yönüne ciddi biçimde meydan okuduğunu şimdiden biliyoruz (17. Bölüm). Bu meydan okumalar bilim adamlarını uzay, zaman, zihin ve maddeye dair temel görüşlerini yeniden düşünmeye zorlayacaktır. Filozoflar, şuurun fiziksel dünyadaki rolü hakkında yıllardır süregelen tartışmaları yeniden alevlendireceklerdir. Daha önce mucize olarak görülen bazı fenomenler bilimsel anlayışın konusu olabileceğinden teologlar, ilahi aracılık kavramını yeniden düşünecekler.

Bütün bu yeniden düşünmelerde biraz geç kalınmıştır. "Dış dünya" diye adlandırılan şeye odaklanmış özel bakış açısı, insan deneyiminin özel dünyası ile, bilimin tarif ettiği şekliyle toplum dünyası arasında çok büyük bir ayrılığa yol açmıştır. Özelde bilim, umut ve anlam gibi, son derece önemli insani kavramlarda çok az anlayış sergilemiştir. Nesnel ve öznel arasındaki ayrım geçmişte ya problem olmayan bir konu olarak bir kenara konmuş ya da bilime değil de dine ait bir problem olarak görülmüştür.

Ancak bu ayrım, önemli teknolojik gaflara ve bilime karşı giderek artan yaygın bir düşmanlığa da yol açmıştır. Bu bir talihsizliktir çünkü bilimsel yöntemler, kişisel önyargıların üstesinden gelmede ve "gerçeğin" işler bir modelini oluşturmada gerçekten de çok güçlü araçlardır. Galaksileri ve genleri daha iyi anlamamıza yardımcı olan bu yöntemlerin, tarih boyunca mistikler tarafındantarifi yapılan deneyimleri de anlatmaya yarayacağını ummak için birçok neden vardır.

0 yorum:

Altın Piyasası

Canlı Maç Sonuçları